YENİ
ÇELTEK DİRENİŞİ
“Amasya’nın
Suluova ilçesinde yer alan Yeni Çeltek bir maden bölgesidir. Yani üstünde de
hayat vardır bu toprakların altında da. Toprağın üstünde ki hayata can veren
maden işçisinin alın teridir, emeğidir. Yeni Çelteğin öyküsü aslında kesif
kömür kokusunun, kömür karasının, genç ölümlerin, ölümüne direnmenin
öyküsüdür.”
Bu sözlerle başlar Yeni
Çeltek belgeseli ve o bölgede 70’ler de yaşanmış o şanlı direnişi anlatmaya
koyulur. İsyan ve öfke fışkırır bu topraklardan çünkü maden işçileri insanca
yaşamak, kendilerine dayatılanlara dur demek, sömürü çarkının dişlileri
arasında öğütülmek istememektedirler. Bu taleplerle başlayan bu şanlı direniş,
sendika ağalarına, sömürü devletine karşı atılmış kocaman bir tokat olarak
tarihe geçecektir.
Yeni Çeltek’in öyküsü
1955’te başlar. 1955 yılında o bölgede Suluova şeker fabrikası kurulmuştur.
Şeker için pancara, pancarın şekere dönüşmesi için yüksek ısıya- yani linyite
ihtiyaç vardır ve hepsi de bu topraklarda vardır. Şekeri ucuza mal etmek ve en yüksek
karı elde edip cepleri doldurmak için sömürü çarkları dönmeye başlar. Pancar
taban fiyatıyla köylüden ucuza alınır, maden işçileri ise yok pahasına
çalıştırılmaya başlanır… Bu yaşananlar sadece Yeni Çeltek maden işçilerinin
dramı değildir, Hekimhan, Aşkale, Çayırhan ve Divriği maden işçilerinin de
dramıdır.
1975 yılına
gelindiğinde daha fazla ücret, hak ve özgürlükler talep eden yalnızca onlar
değildir. Adaletsizliğe, haksızlığa ve sömürüye karşı fabrikalardan,
üniversitelerden, evlerden ve köylerden yayılan direniş tüm Anadolu’yu
sarmıştır. Maden işçisinin de hak arayışı bu direnişin içinde kendine yer
bulmuştur. Maden işçilerinin dramına ve haklı isyanı ile öfkesine şahit olan,
onlarla aynı iş kolunda çalışan maden mühendisleri kendi hakları için maden
mühendis odalarında örgütlenirken işçileri de unutmamışlardır. Maden
mühendislerinin de girişimiyle Maden-iş Sendikası kurulur. Bu sayede işçiler
hayatlarında ilk kez taleplerini kendileri belirlediler, yani taleplerde
bulundular, yani pazarlık masasında onlarda yer aldılar. Tabii ki işveren
talepleri kabul etmedi, ama bu sayede Yeni Çeltek’te bir ilk daha yaşanarak bir
direniş kültürünün oluşmasına önayak oldu.
İşçiler greve gitme kararı aldı ve grev 23 günün sonunda işverenin
işçilerin tüm taleplerinin karşılanacağı sözüyle sona erdi. Bu başarı işçilerde
büyük bir dönüşümü sağladı. İşçilerin işe adam almada ve kömür satışında
izlediği yol yöre halkının komiteler şeklinde örgütlenmesini sağladı. Komitenin
aldığı kararlar doğrultusunda üretim ve tüketim yapılmaktaydı. Artık sadece
üretici değil aynı zamanda yöneticiydiler de. Bu değişim sayesinde Yeni Çeltek
hem yeni bir hayata adım atmış oldu, hem de bu değişim dalga dalga diğer
bölgelere yayıldı. Merzifon, Suluova ve Amasya’da işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla
bir başkaldırı vardı. 1976 ve 1977 1 Mayıs’ını kendi fabrikalarında kutladılar,
1978’de Taksim 1 Mayıs’ına Yeraltı Maden-iş olarak katıldılar. Üzerilerinde
işçi kıyafetleri, baretleri ve kazmaları vardı. Neden kazma taşıdıkları
sorusuna cevapları; ‘Faşistleri yere çakmak için’ olmuştu. 1978 yılına
gelindiğinde sendikanın üye sayısı 8000’i bulmuştu.
Sonra takvim 1980’i
gösterdiğinde yine toplu sözleşme görüşmeleri başladı. İşveren maden
işçilerinin hiçbir talebinin karşılanamayacağını çünkü işletmenin bundan zarar
edeceğini öne sürmüştü. Maden işçisi bunun karşılığını vermekte gecikmedi. Yine
greve gidildi. Ama egemen sınıfları Yeni Çeltekte devrimci mücadeleyle
bütünleşmiş bu yeni yaşam tarzı rahatsız ediyordu. Silahlarla, provokasyonlarla
engelleyemedikleri bu halk hareketini maden ocaklarını kapatarak engellemeye
çalıştılar. Yöre insanının egemen sınıfa boyun eğmemesi ve ocakları 64 gün
süren şanlı bir direnişle işgal etmesiyle bu da başarısız oldu. İşçiler bu süre
zarfında üretime devam ettiler, ürettikleri kömürü halk komiteleri ve gençlik
dernekleriyle sattılar. Maden ocakları bu sürede o güne kadar yapılandan daha
fazla üretim yaptı. “Zarar ederek” denilerek kapatılmaktan istenen işletmenin,
üreticiye söz, yetki ve karar hakkı verildiğinde halk yarına nasıl
kullanılabileceğini gösterdiler. Yeni Çeltek’te başlayan bu mücadele Divriği’ye
Bigadiç’e Cizre’ye Murgul’a Aşkale’ye yayıldı. Yeni bir hayat yalnızca bu
bölgelerde değil tüm ülkede kök salıyordu ama 1980 darbesi gerçekleşti. Askeri
güçler tarafından maden ocakları kapatıldı, işgal ve grev bitirildi. Buna
destek veren ve başlatan işçiler gözaltına alındı. Türlü işkencelere maruz
bırakıldı. Tek suçları sömürüye karşı gelmek, işçileri, köylüleri savunmaktı…
En önemli tanıklardan, 2011 yılında kaybettiğimiz Elif Er korkmaz yani Elif ana
yaşananları böyle anlatır:
“Çocukları
dövüyorlar, devrimcileri dövüyorlar dedi. Öyle deyince ben devrimcileri
kurtarmaya gittim, kendimi kurtaramadım. 8 sene yattım, 20 sene aldım. Niye
pişman olayım? Ben evlatlarım için gittim oraya. Beni kimse kandırmadı, beni
kimse götürmedi. Aklım ererek gittim. Yine yaparım, gücümün yettiği kadar
yaparım.”
İşkencelerden geçen
işçilerin bir kısmı öldü, geriye kalanların birçoğu felç oldu, sakat kaldı.
Belgeselde yaşananları gözleri dolarak anlatırlar.
Bize unutturulmaya
çalışılsa da, orada kurulan yeni hayatın, isyanın izleri hala o topraklardadır.
Yazımı direnişi en iyi anlatan, Yeraltı Maden-iş’in sloganıyla bitiriyorum:
“Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder