26 Nisan 2014 Cumartesi

YENİ ÇELTEK DİRENİŞİ
“Amasya’nın Suluova ilçesinde yer alan Yeni Çeltek bir maden bölgesidir. Yani üstünde de hayat vardır bu toprakların altında da. Toprağın üstünde ki hayata can veren maden işçisinin alın teridir, emeğidir. Yeni Çelteğin öyküsü aslında kesif kömür kokusunun, kömür karasının, genç ölümlerin, ölümüne direnmenin öyküsüdür.”
Bu sözlerle başlar Yeni Çeltek belgeseli ve o bölgede 70’ler de yaşanmış o şanlı direnişi anlatmaya koyulur. İsyan ve öfke fışkırır bu topraklardan çünkü maden işçileri insanca yaşamak, kendilerine dayatılanlara dur demek, sömürü çarkının dişlileri arasında öğütülmek istememektedirler. Bu taleplerle başlayan bu şanlı direniş, sendika ağalarına, sömürü devletine karşı atılmış kocaman bir tokat olarak tarihe geçecektir.
Yeni Çeltek’in öyküsü 1955’te başlar. 1955 yılında o bölgede Suluova şeker fabrikası kurulmuştur. Şeker için pancara, pancarın şekere dönüşmesi için yüksek ısıya- yani linyite ihtiyaç vardır ve hepsi de bu topraklarda vardır. Şekeri ucuza mal etmek ve en yüksek karı elde edip cepleri doldurmak için sömürü çarkları dönmeye başlar. Pancar taban fiyatıyla köylüden ucuza alınır, maden işçileri ise yok pahasına çalıştırılmaya başlanır… Bu yaşananlar sadece Yeni Çeltek maden işçilerinin dramı değildir, Hekimhan, Aşkale, Çayırhan ve Divriği maden işçilerinin de dramıdır.
1975 yılına gelindiğinde daha fazla ücret, hak ve özgürlükler talep eden yalnızca onlar değildir. Adaletsizliğe, haksızlığa ve sömürüye karşı fabrikalardan, üniversitelerden, evlerden ve köylerden yayılan direniş tüm Anadolu’yu sarmıştır. Maden işçisinin de hak arayışı bu direnişin içinde kendine yer bulmuştur. Maden işçilerinin dramına ve haklı isyanı ile öfkesine şahit olan, onlarla aynı iş kolunda çalışan maden mühendisleri kendi hakları için maden mühendis odalarında örgütlenirken işçileri de unutmamışlardır. Maden mühendislerinin de girişimiyle Maden-iş Sendikası kurulur. Bu sayede işçiler hayatlarında ilk kez taleplerini kendileri belirlediler, yani taleplerde bulundular, yani pazarlık masasında onlarda yer aldılar. Tabii ki işveren talepleri kabul etmedi, ama bu sayede Yeni Çeltek’te bir ilk daha yaşanarak bir direniş kültürünün oluşmasına önayak oldu.  İşçiler greve gitme kararı aldı ve grev 23 günün sonunda işverenin işçilerin tüm taleplerinin karşılanacağı sözüyle sona erdi. Bu başarı işçilerde büyük bir dönüşümü sağladı. İşçilerin işe adam almada ve kömür satışında izlediği yol yöre halkının komiteler şeklinde örgütlenmesini sağladı. Komitenin aldığı kararlar doğrultusunda üretim ve tüketim yapılmaktaydı. Artık sadece üretici değil aynı zamanda yöneticiydiler de. Bu değişim sayesinde Yeni Çeltek hem yeni bir hayata adım atmış oldu, hem de bu değişim dalga dalga diğer bölgelere yayıldı. Merzifon, Suluova ve Amasya’da işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla bir başkaldırı vardı. 1976 ve 1977 1 Mayıs’ını kendi fabrikalarında kutladılar, 1978’de Taksim 1 Mayıs’ına Yeraltı Maden-iş olarak katıldılar. Üzerilerinde işçi kıyafetleri, baretleri ve kazmaları vardı. Neden kazma taşıdıkları sorusuna cevapları; ‘Faşistleri yere çakmak için’ olmuştu. 1978 yılına gelindiğinde sendikanın üye sayısı 8000’i bulmuştu.
Sonra takvim 1980’i gösterdiğinde yine toplu sözleşme görüşmeleri başladı. İşveren maden işçilerinin hiçbir talebinin karşılanamayacağını çünkü işletmenin bundan zarar edeceğini öne sürmüştü. Maden işçisi bunun karşılığını vermekte gecikmedi. Yine greve gidildi. Ama egemen sınıfları Yeni Çeltekte devrimci mücadeleyle bütünleşmiş bu yeni yaşam tarzı rahatsız ediyordu. Silahlarla, provokasyonlarla engelleyemedikleri bu halk hareketini maden ocaklarını kapatarak engellemeye çalıştılar. Yöre insanının egemen sınıfa boyun eğmemesi ve ocakları 64 gün süren şanlı bir direnişle işgal etmesiyle bu da başarısız oldu. İşçiler bu süre zarfında üretime devam ettiler, ürettikleri kömürü halk komiteleri ve gençlik dernekleriyle sattılar. Maden ocakları bu sürede o güne kadar yapılandan daha fazla üretim yaptı. “Zarar ederek” denilerek kapatılmaktan istenen işletmenin, üreticiye söz, yetki ve karar hakkı verildiğinde halk yarına nasıl kullanılabileceğini gösterdiler. Yeni Çeltek’te başlayan bu mücadele Divriği’ye Bigadiç’e Cizre’ye Murgul’a Aşkale’ye yayıldı. Yeni bir hayat yalnızca bu bölgelerde değil tüm ülkede kök salıyordu ama 1980 darbesi gerçekleşti. Askeri güçler tarafından maden ocakları kapatıldı, işgal ve grev bitirildi. Buna destek veren ve başlatan işçiler gözaltına alındı. Türlü işkencelere maruz bırakıldı. Tek suçları sömürüye karşı gelmek, işçileri, köylüleri savunmaktı… En önemli tanıklardan, 2011 yılında kaybettiğimiz Elif Er korkmaz yani Elif ana yaşananları böyle anlatır:
“Çocukları dövüyorlar, devrimcileri dövüyorlar dedi. Öyle deyince ben devrimcileri kurtarmaya gittim, kendimi kurtaramadım. 8 sene yattım, 20 sene aldım. Niye pişman olayım? Ben evlatlarım için gittim oraya. Beni kimse kandırmadı, beni kimse götürmedi. Aklım ererek gittim. Yine yaparım, gücümün yettiği kadar yaparım.”
İşkencelerden geçen işçilerin bir kısmı öldü, geriye kalanların birçoğu felç oldu, sakat kaldı. Belgeselde yaşananları gözleri dolarak anlatırlar.
Bize unutturulmaya çalışılsa da, orada kurulan yeni hayatın, isyanın izleri hala o topraklardadır. Yazımı direnişi en iyi anlatan, Yeraltı Maden-iş’in sloganıyla bitiriyorum: “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder