26 Nisan 2014 Cumartesi

Başakşehir İnşaat İşçileri Direnişi
İstanbul’un Başakşehir ilçesinde Ispartakule - Bir İstanbul inşaatı işçileri en az dört aydır maaşlarını alamadıkları için iş bıraktılar.İnşaatın yüklenicisi olan Yeni Doğus inşaat firmasının sahibiİlhami Hotamış’ın ücretlerin ödenmemesine şirketin iflasın eşiğine gelmesini gerekçe göstermiş bunun üzerine inşaat Kırmızı Kardeşler inşaat firmasına devredilmişti. Kırmızı Kardeşleri’nde maaşları ödemeyince işçiler 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesine dayanarak 4 Nisan Cuma günü iş bırakma kararı aldılar. Taşeron firma sahiplerinin işçiler arasında huzursuzluk çıkartma çabaları hiçbir şekilde kar etmedi. Ayrıca yasadışı yollarla daha düşük ücretlere çalıştırılan Suriyeli işçilerin de ellerinden geldiğince grevdeki işçilere destek olduğu belirtildi. Bunda İnşaat İşçileri Sendikası kurma hedefinde olan İnşaat İşçileri Sendikası Girişimi’nin şantiyedeki çalışmaları işçiler arasında büyük ölçüde birlik sağlanmış olması etkili oldu.
 Grev 10 Nisan Perşembe günü işçilerin kazanmalarıyla sona erdi. İşçiler bu süre zarfında bulundukları açıklamalarda 12 saat çalıştırıldıklarını, hiç birinin sendikalı olmadığını, 3. Köprü inşaatında hayatını kaybeden üç işçi gibi kendilerinin de ölüme mahal verebilecek son derece güvencesiz koşullarda çalıştırıldıklarını, geçmişte sakatlanmaların meydana geldiğini; ancak patronun bu hataları telafi etmek için işçilerin hastane masraflarını karşılamaktan bile kaçındıklarını ifade ettiler.

İşçinin Yolu/ Greif işçileriyle röportaj

Greif işçileri 45 gündür Greif fabrikasında işgaldeler. Bizde Marksist Fikir Topluluğu olarak onları ziyaret ettik. Onlarda bizimle röportaj yapmayı kabul ettiler.
Merhabalar. Öncelikle röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. İsterseniz önce sizleri tanıyalım.
Emel Özüm. Müzeyyen Balcı.
Direniş nasıl ve neden başladı kısaca anlatabilir misiniz?
-Direnişin başlama sebebi aldığımız ücretler, geçim zorlukları ve zor yaşam şartlarıydı. Bir seneden beri süren sendikalaşma çalışmaları vardı. Tabi bu kadrolu çalışanlarda başladı. Ben taşeronda çalışıyorum. Bir senedir sürekli üye yapma çabaları vardı, arkadaşlarımızın gece gündüz vaktini ayırdığı toplantılar yapıldı, sendikalaşma süreci, üyelikler oldu. İlk 228 kişiyle sendika başvurusu yapıldı ve bu kabul edildi. Direnişe geçmemizin sebebi ise 10 Şubatta yapılan toplu sözleşme aşamasında sürecin tıkanmasıydı. Bunun sonucunda fabrikayı işgal ettik, direnişe geçtik. Patronlar isteklerimizin hayalden ibaret olduğun,  kabul etmeyeceklerini, olamayacağını, gerekirse arkadaşlarımızı işten çıkaracaklarını söylediler. Bu konuşmadan sonra fabrikayı işgal etmeye karar verdik. Yasal bir süreç değil biliyoruz ama fiilen böyle bir işgal gerçekleştirdik.
Peki bu direniş nasıl örgütleniyor?
-En başta fabrika komitesi kuruldu, bölüm komiteleri var. Fabrika komitesinde güvenlik komitesi var. Fabrikanın güvenliğinden sorumlu olan, her yerinde güvenlikte duran arkadaşlarımız var. Bir taban örgütlülüğü var, burada bir karar alınacağında fabrika komitesi toplanıyor. 58 kişiden oluşuyor ve her bölümden 2-3 kişinin katılımıyla kuruldu. Bir karar alındığı zaman ya da bir şey yapılacağı zaman komiteden herkese danışıp tartışarak kararlar alınıyor. Ondan sonra bölüm komitesinde olanlar kendi bölümündeki arkadaşlara bildiriyorlar. Zaten bir oylama oluyor, oylama sonucunda kararla alınıyor. Bu zamana kadar olumsuz bir karar alınmadı, herkesin istekleri belliydi.
Sendikanızın bağlı olduğunuz DİSK’in tavrı nasıldı?
-Başından beri yanımızda değillerdi, kendileri de internet üzerinden yaptıkları açıklamalarla bunu açıkça belirtiyorlar. İlk gün zaten direnişin başlamasından 1 saat sonra bundan haberleri olmadığını, onlarla ilgili bir durum olduğunu söyleyen bir açıklama yaptılar. Biz kaldırılmasını talep ettik ama tabi kaldırılmadı. Arkadaşlarımızda Şirin evlerde DİSK tekstile ve Şişli’ye gittiler ve baskılar sonucunda bu yazıyı kaldırdılar. Sonra onuncu gün ziyaret geldiler ama onun haricinde hiçbir şekilde maddi ve manevi hiçbir destekleri olmadı, bugünlere kadar kendi çabalarımızla ve dışarıdan gelen desteklerle geldik, direnişimizi sürdürdük. Ve hala 38-40 güne kadar bir destekleri yoktu, aleyhimize yazılar paylaşarak, arkadaşlarımıza mesajlar yollayarak tavırlarını belli ettiler. Biz artık bunun böyle olmayacağını, disk bize sahip çıkmayacaksa bizim DİSK’e sahip çıkacağımızı, DİSK’in bizim olduğunu onlara göstermek için orada bir nöbetleşme kararı aldık. İlk 8 arkadaş gittiğinde onlara tepkileri çok sert oldu, onları oradan atmak istediler sopalarla ve hakaret ederek saldırdılar. Ama Dudullu da olan arkadaşlarda oraya gidince geri adım attılar. Bu nöbetleşme iki-üç gün sürdü, sonra bizle bir anlaşma yapmak istediler. Biz bundan sonra her şekilde yanınızdayız ama oradaki arkadaşlarınızı çekin dediler. Orada, DİSK genel merkezinden, DİSK tekstilden ve bizim temsilcilerimizden oluşan bir komite oluşturuldu. Artık bundan sonraki süreç işçiler arasında ilerleyecek. En son pazartesi yönetimle Disk arasında bir görüşme oldu. Yönetim o fabrikanın kapatıldığını, oradaki işçilerin çıkartıldığını öne sürmüş. DİSK de sözde tavrını koymuş. Onun haricinde birkaç gün sonra yine görüşme yapacaklarını söylemişler. Ve eğer oradan bir olumlu cevap gelmezse, Şirketin yurtdışındaki sahipleriyle görüşeceklerini söylediler. Yani sadece 4-5 gündür bizim yanımızdalar.
Peki tekstil nöbetleri hala devam ediyor mu?
-Hayır 3 gün sürdü.
Öncelikle Grief bize başarılı işçi direnişlerini hatırlatıyor, aklımıza 15-16 haziran direnişleri tekel örneği geliyor. Çok şanlı direnişlerdi. Tekel direnişinde işçiler 78 gün çadır kurdular, politik süreci etkilediler. Aynı zamanda sendikaların onlara karşı tavırlarını da etkiler. Biz bunları Grief’te de hatırlıyoruz ve çok şanlı bir direniş olduğunu düşünüyoruz. Ama DİSK’in yaptıkları,  sadece DİSK’te değil diğer sendikalarda da örneklerini gördük , direnişlerin önüne ket vurmak gibi bir tavırları var. Biz işçilerin sendikalarda örgütlenmesini söylerken, sendikalardan bürokratik sebeplerden dolayı işçilerin önünde bir ket oluşturuyorlar. Siz bu konuyla ilgili, işçi sendika ilişkisi ve bürokratik yapılanmayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
 Sendika ve patronun yapacağı her şeye karşı biz buradayız. 45 gündür buradayız. Belki daha uzun sürer ama onların bütün oyunları ortaya çıktı. Sendikanın, yönetimin. Herkes her şeyi gördü.  Bundan sonra sendikaya güvenir miyiz? Ben kendi adıma ben onlardan bir şey duyduğumda on kere düşünüyorum. Ama sonuçta sendikada üyeliğimiz var,  hiçbir şekilde onlara karşı tavır almıyoruz. Sendikanızı değiştirin gibi teklifler alıyoruz. Biz sendika değiştirmek istemiyoruz. Biz DİSK Tekstili bu güne kadar getiren sebepleri yaşatmak istiyoruz. DİSK tekstilin amacını yaşatmak istiyoruz. Sendika bize sahip çıkmazsa biz onlara sahip çıkıyoruz. Biz onları ayakta tutmak istiyoruz. Ama biz onlara arkamızı dönünce bizi hançerliyorlar. Bundan sonraki süreçte Onlar bize destek olur mu bilmiyoruz ama sendika bir şey yapsa da yapmasa da direnişimiz den vazgeçmiyoruz. Bizler işçiyi her şeyi üreten sendikayı buraya sokan sendikayı burada yönetecek olan da biziz. Artık onların bizimle anlaşmaya çalışıp anların bize gelmesi gerekiyor.

Sendikalardaki taban örgütlülüyle ilgili ne düşünüyorsunuz? DİSK’in burada kaç üyesi var?
-Burada çok iyi bir örgütlülük var.  Toplamda 600 işçi örgütlü. Dudullu da 80 işçi, geri kalanı bu fabrikadan. Sendikanın örgütlenme çalışması yapmasına gerek yok Her şey o kadar süper işliyor ki aksine sendika bu örgütlülüğe sahip çıkmıyor.
Toplumsal muhalefetin size yaklaşımı nasıl? Destek görüyor musunuz?
-Eğitim sen 6 No’lu maddi manevi destek oluyor. Diğer sendikalarda geliyor. Başka kurumlar geliyor DİSK gelmiyor. Bu bizi çok rahatsız ediyor. Dayanışma için Ankara’ya gittik.  Pazar günü bir forum vardı. Gitmişken iki günlük plan yaptık.Bütün sendika kurumlarını gezdik. DİSK genel merkezi haricinde. DİSK genel merkez ilk gün gayet teşvik edici konuşmalar yaptı. İkinci gün tepkileri daha farklıydı biz biliyoruz ki daha sonra buradaki tekstil şubeleriyle görüştüler sonra orada sorunlar oldu biz yine onlardan yanımızda olmasını rica ettik ama basın toplantımızda yanımıza gelmediler. Pek problem değil. Bekliyorduk. KESK’in kurumlarını gezdik oradaki tepkiler çok iyiydi. Sonuçları hemen belli olmaz ama bir iki gün içinde belli olur. Tutumlar çok güzeldi. Başından beri takip ettiğini söylediler belliydi zaten yanımızda olacaklarını söylediler. Her yerde olduğu gibi Ankara’da da Greif işçileriyle dayanışma platformu oluşturmuşlar. KESK’in sendika kurumlarından katılanda var diğer kurumlarda var. Toplantılar yaparak iki haftadır Greif’e ne tür bir yardımımız olur maddi manevi orada bir sorun oluştuğunda biz burada ne yapabilir çok yoğun bir çalışma var. Biz hayran kalıyoruz. Dünkü toplantıya bizde katıldık. Herkesin öyle bir çabası var ki hem kendileri çalışıyorlar hem bunu bize gösteriyorlar.
Disk’in göstermelik de olsa maddi bir katkısı oldu mu şu güne kadar?
-Genel merkeze ilk gittiğimiz gün bizim yanımızda olduklarını söylediler. Bizimle dayanışma ve yardımlaşma içinde olduklarını söylediler. Ama biz somut olarak 45 gündür hiçbir şey duymadık. Bir sefere mahsus yemek yardımında bulundular. Toplu halde sandviç gönderdiler. O da göstermelikti.
Bir de genel merkezde şöyle bir yaklaşım var. Siz DİSK Tekstille bir çalışma yürütmeye başladınız bir komite kurdunuz. Hala niye onları karşınıza almaya çalışıyorsunuz. Biz onları karşımıza almaya alışmıyoruz. Aksine yanımıza çekmeye çalışıyoruz. Niye karşı olalım. Sonuçta DİSK Tekstil işçilerin. İşçi sınıfının, bizim sayemizde oralara geldiler. Oradaki yönetim bizim sayemizde oraya geldi. Biz olmasak onlar da olmaz. Onların bize karşı neden taraf aldığını da hala anlamış değiliz. O açıdan maddi desteği bırakın en küçük bir manevi destek bile görmedik.
45 gündür buradasınız. Geceleri nöbet tutuyorsunuz. Gündüzleri büyük oranda buradasınız. Hiçbir şekilde fabrikayı boş bırakmıyorsunuz. İhtiyaçlarınızı nasıl karşılıyorsunuz?
-Buradaki ihtiyaçları gelen yardımlarla gideriyoruz. Birçok yerde bizim için stant açıldı.Erzak geliyor. Hazır yemek geliyor. Direk nakit yardımı geliyor
Bir buçuk ay geçti direniş başladığı günden itibaren. Burada atmosfer hala çok canlı. Siz bu atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz. Moral motivasyon ne durumda?
-İlk bu direniş başladığında ben bu kadar umutlu değildim. Ben 7 senedir bu fabrikadayım . Birçok kez burada çalışan işçilerin düşünüp de hayata geçiremediği bir şey gerçekleşiyor şu an burada. Ama belki şu an direnişin ilk gününden daha da azimliyiz. Çünkü yönetim olsun,taşeron patronların olsun yaptıklarını insanlar bunu görünce biz çok bir şey istemiyoruz çok cüzi bir maaş her iş yerinin sendikasız bile verebileceği şeyler buranın kazancı bizim istediklerimizin çok fazlasını da verir. Yönetimin işleri böyle zorlaştırması buradaki insanları daha hırslandırıyor. Bütün arkadaşlarımızın dediği biz terk etmiyoruz. Bu fabrika bizim. Bizi dışarı atamazlar.Şöyle duyumlar da alıyoruz. Bir baskın olabilir. Polis müdahalesi olabilir. Böyle bir şey bekliyoruz. Buna hazırlıklıyız. Hatta güvenlik komitesi oluşturduk. Çok güzel bir örgütlülük var burada. Bu örgütü hiçbir güç kıramaz. Burayı kapatsalar bile Dudullu’daki, Samandıra’daki, Sultanbeyli’deki fabrikalara hiçbir şekilde üretim yaptırmayacağız. Burada bizim haklarımız çalınıyor. Taleplerimizin çok fazla olmadığını herkes biliyor. Eğer bizim haklarımızı yiyebileceklerini sanıyorlarsa bizi çıkarmayı planlıyorlarsa hiçbir şekilde üretimlerine izin vermeyeceğiz. Gerekirse oralardaki fabrikaları da işgal edeceğiz.
İşçilerin hala böyle motive olmuş olması bizi çok umutlandırıyor. Greif örnek bir direniş örneği olarak tarihe geçecek. Başka taşeron işçilere başka mücadele etmek isteyen işçilere nasıl yol gösterebilirsiniz?
-Önemli olan taban örgütlülüğüdür. Bunu yapmaları için de herkesin kendi haklarının kendi çalınan emeklerinin farkında olup bunu cesaretle sahip çıkmaları. Bu öz güvene sahip olmaları. Greif’ten sonra birçok yerde direniş oldu. Zam taleplerini kazananlar oldu. Bunlara bence kanmasınlar. Bu direniş bittikten sonra patronlar yine aynı şeyi yapacaklar. Bunu çok iyi biliyoruz. Burası kapatıldı veya onlar işten atıldı hiç bir şekilde haklarını alamayacaklar diye kimse düşünmesin. Bugüne kadar bir şeyler kazanıldıysa hep bu mücadeleler sayesinde. Susmanın hiç bir anlamı yok. Cesaretlerini toplamaları gerekiyor. Burada sömürülen hakları yenilen emekleri gasp edilen ezilen işçiler bir yerde bunlara dur demek gerekiyor. Burada güzel bir direniş var ilk günkü gibi devam ediyor. Biz isteriz ki bu Hadım köy çevresinde sanayi bölgesinde iki üç fabrika daha direnişe geçsin. Bizim asıl amacımız taşeronluğun kalkması. Bu mücadeleler bunu sağlayacaktır. Zaten bu gidişle seçimden sonra taşeron artık yasal olacak. Bugün susarsak yarınlar için çok geç olacak.
Çok teşekkür ederiz.
-Biz teşekkür ederiz.
Biz Marksist Fikir Topluluğu olarak Greif işçilerinin sonuna kadar destekçisiyiz. Böylesi bir süreçte DİSK’in yaptığı ihanet bizi şaşırmamaktadır. Sendikalar işçilerindir, bürokratların değil! Greif işçilerinin sendikalarına sahip çıkmaları ve taban örgütlülüğü işçi sınıfının tarihinde örnek direnişlerden biri olacaktır. DİSK’i yaratan işçiler yine bir tarih yazıyor ve olmazı olduruyorlar.
Patronlarla uzlaşan sendika istemiyoruz! Yaşasın sınıf dayanışması!





YENİ ÇELTEK DİRENİŞİ
“Amasya’nın Suluova ilçesinde yer alan Yeni Çeltek bir maden bölgesidir. Yani üstünde de hayat vardır bu toprakların altında da. Toprağın üstünde ki hayata can veren maden işçisinin alın teridir, emeğidir. Yeni Çelteğin öyküsü aslında kesif kömür kokusunun, kömür karasının, genç ölümlerin, ölümüne direnmenin öyküsüdür.”
Bu sözlerle başlar Yeni Çeltek belgeseli ve o bölgede 70’ler de yaşanmış o şanlı direnişi anlatmaya koyulur. İsyan ve öfke fışkırır bu topraklardan çünkü maden işçileri insanca yaşamak, kendilerine dayatılanlara dur demek, sömürü çarkının dişlileri arasında öğütülmek istememektedirler. Bu taleplerle başlayan bu şanlı direniş, sendika ağalarına, sömürü devletine karşı atılmış kocaman bir tokat olarak tarihe geçecektir.
Yeni Çeltek’in öyküsü 1955’te başlar. 1955 yılında o bölgede Suluova şeker fabrikası kurulmuştur. Şeker için pancara, pancarın şekere dönüşmesi için yüksek ısıya- yani linyite ihtiyaç vardır ve hepsi de bu topraklarda vardır. Şekeri ucuza mal etmek ve en yüksek karı elde edip cepleri doldurmak için sömürü çarkları dönmeye başlar. Pancar taban fiyatıyla köylüden ucuza alınır, maden işçileri ise yok pahasına çalıştırılmaya başlanır… Bu yaşananlar sadece Yeni Çeltek maden işçilerinin dramı değildir, Hekimhan, Aşkale, Çayırhan ve Divriği maden işçilerinin de dramıdır.
1975 yılına gelindiğinde daha fazla ücret, hak ve özgürlükler talep eden yalnızca onlar değildir. Adaletsizliğe, haksızlığa ve sömürüye karşı fabrikalardan, üniversitelerden, evlerden ve köylerden yayılan direniş tüm Anadolu’yu sarmıştır. Maden işçisinin de hak arayışı bu direnişin içinde kendine yer bulmuştur. Maden işçilerinin dramına ve haklı isyanı ile öfkesine şahit olan, onlarla aynı iş kolunda çalışan maden mühendisleri kendi hakları için maden mühendis odalarında örgütlenirken işçileri de unutmamışlardır. Maden mühendislerinin de girişimiyle Maden-iş Sendikası kurulur. Bu sayede işçiler hayatlarında ilk kez taleplerini kendileri belirlediler, yani taleplerde bulundular, yani pazarlık masasında onlarda yer aldılar. Tabii ki işveren talepleri kabul etmedi, ama bu sayede Yeni Çeltek’te bir ilk daha yaşanarak bir direniş kültürünün oluşmasına önayak oldu.  İşçiler greve gitme kararı aldı ve grev 23 günün sonunda işverenin işçilerin tüm taleplerinin karşılanacağı sözüyle sona erdi. Bu başarı işçilerde büyük bir dönüşümü sağladı. İşçilerin işe adam almada ve kömür satışında izlediği yol yöre halkının komiteler şeklinde örgütlenmesini sağladı. Komitenin aldığı kararlar doğrultusunda üretim ve tüketim yapılmaktaydı. Artık sadece üretici değil aynı zamanda yöneticiydiler de. Bu değişim sayesinde Yeni Çeltek hem yeni bir hayata adım atmış oldu, hem de bu değişim dalga dalga diğer bölgelere yayıldı. Merzifon, Suluova ve Amasya’da işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla bir başkaldırı vardı. 1976 ve 1977 1 Mayıs’ını kendi fabrikalarında kutladılar, 1978’de Taksim 1 Mayıs’ına Yeraltı Maden-iş olarak katıldılar. Üzerilerinde işçi kıyafetleri, baretleri ve kazmaları vardı. Neden kazma taşıdıkları sorusuna cevapları; ‘Faşistleri yere çakmak için’ olmuştu. 1978 yılına gelindiğinde sendikanın üye sayısı 8000’i bulmuştu.
Sonra takvim 1980’i gösterdiğinde yine toplu sözleşme görüşmeleri başladı. İşveren maden işçilerinin hiçbir talebinin karşılanamayacağını çünkü işletmenin bundan zarar edeceğini öne sürmüştü. Maden işçisi bunun karşılığını vermekte gecikmedi. Yine greve gidildi. Ama egemen sınıfları Yeni Çeltekte devrimci mücadeleyle bütünleşmiş bu yeni yaşam tarzı rahatsız ediyordu. Silahlarla, provokasyonlarla engelleyemedikleri bu halk hareketini maden ocaklarını kapatarak engellemeye çalıştılar. Yöre insanının egemen sınıfa boyun eğmemesi ve ocakları 64 gün süren şanlı bir direnişle işgal etmesiyle bu da başarısız oldu. İşçiler bu süre zarfında üretime devam ettiler, ürettikleri kömürü halk komiteleri ve gençlik dernekleriyle sattılar. Maden ocakları bu sürede o güne kadar yapılandan daha fazla üretim yaptı. “Zarar ederek” denilerek kapatılmaktan istenen işletmenin, üreticiye söz, yetki ve karar hakkı verildiğinde halk yarına nasıl kullanılabileceğini gösterdiler. Yeni Çeltek’te başlayan bu mücadele Divriği’ye Bigadiç’e Cizre’ye Murgul’a Aşkale’ye yayıldı. Yeni bir hayat yalnızca bu bölgelerde değil tüm ülkede kök salıyordu ama 1980 darbesi gerçekleşti. Askeri güçler tarafından maden ocakları kapatıldı, işgal ve grev bitirildi. Buna destek veren ve başlatan işçiler gözaltına alındı. Türlü işkencelere maruz bırakıldı. Tek suçları sömürüye karşı gelmek, işçileri, köylüleri savunmaktı… En önemli tanıklardan, 2011 yılında kaybettiğimiz Elif Er korkmaz yani Elif ana yaşananları böyle anlatır:
“Çocukları dövüyorlar, devrimcileri dövüyorlar dedi. Öyle deyince ben devrimcileri kurtarmaya gittim, kendimi kurtaramadım. 8 sene yattım, 20 sene aldım. Niye pişman olayım? Ben evlatlarım için gittim oraya. Beni kimse kandırmadı, beni kimse götürmedi. Aklım ererek gittim. Yine yaparım, gücümün yettiği kadar yaparım.”
İşkencelerden geçen işçilerin bir kısmı öldü, geriye kalanların birçoğu felç oldu, sakat kaldı. Belgeselde yaşananları gözleri dolarak anlatırlar.
Bize unutturulmaya çalışılsa da, orada kurulan yeni hayatın, isyanın izleri hala o topraklardadır. Yazımı direnişi en iyi anlatan, Yeraltı Maden-iş’in sloganıyla bitiriyorum: “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!”